Düşmem dersin düşersin..
Şaşmam dersin şaşarsın..
Caymam dersin cayarsın..
Sevmem dersin sevdalanırsın..
Gitmem, kaçmam, söylemem dersin, kendini hepsini yapmış bulursun..
“Durmam, kızmam, birşey olmaz” dediklerine musallat olursun..
Şeytanın, senin zaaflarının yakasından tutmak için gün sayar..
Büyüklenmelerin, kendine güvenmelerin bitsin diyedir bazı imtihanlar..
Dediğin herşey, iki ucu sivri bıçak gibidir, birgün gelir seni bulur ya rahmetle yahut ahh ile..
Rabbimiz bize nasıl dua etmemiz gerektiğini de öğretir:
“Rabbimiz! Bize hidayet verdikten sonra kalblerimizi saptırma; katından bize bir rahmet ihsan et! Şüphesiz ki sen, çok çok bağışlayansın.” (Al-i İmran Suresi/8)
Bazıları acziyetimizi anlamamız için gelir..
Bazıları bizi Kaf dağından indirmek için gelir..
Yaşadığımız dünya sahasında; her an düşmek, kopmak, kaybolmak, çamura bulanmak korkusu bizi sarsın ve bir tek Allah’a güvenelim, kendimizi yok sayalım diyedir bazı günahlar, hatalar..
Rasulullah’ın duasidir:
“Allah’ım! Göz açıp kapayıncaya kadar dahi beni kendi nefsimle başbaşa bırakma..”
Demek iman elde kor gibi durmakta..
Demek ki şeytanın oyununa gelmek an meselesi..
Demekki bazı imtihan koşullarını hazırlamak bizim hâl ve hareketlerimizde saklı..
Demek ki ne oldum değil ne olacağım diye zikretmeli..
Demek ki, düşenin de yürüyenin de tek yardımcı ve koruyucusu Allah; sığınmayı bilirsek ne alâ..
“Yapacağın en son şey” dedi Meczup
“Şeytanı hafife almak olsun, kendi şeytanını!”